OZ BÜYÜCÜSÜ VE DÖNÜŞÜM ÜSTÜNE

Bahar bayramı, Oz büyücüsü, dönüşüm üstüne...

Her şeyin kötü gittiği bir zamanda , “Anlamıyorum?” dedim kendi kendime, "biri bana dört yaşımdaymışım gibi anlatsın!" 
Oysa ki o zamana kadar bana mutlu olacağımı söyledikleri her şeyi yapmıştım. 
İyi bir okuldan mezun olmuş yabancı dil öğrenmiş evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştum ancak içimde dönen burgacı yaklaşmakta olan fırtınayı sezmem bir gece aniden uykumdan uyanmamla oldu. 
Durduramadığım bir kalp çarpıntısıyla fırlamıştım, kalbim kulaklarımdan çıkacak gibiydi…Tüm dünya ayağımın altından kayıyor, evin duvarları çatırdıyor, çatısı yerinden oynuyordu ve ben nefes alamıyordum…
İşte yukarıdaki sözler ağzımdan o zaman döküldü… “Biri bana 4 yaşımdaymışım gibi anlatsın!…”
Hayatım da ki hiçbir şey beni tatmin etmiyordu. Aklımı dinlemiştim ama mutlu değildim kalbimin sesini duymuyordum sadece o akşam kulaklarımdan çıkacak gibi atarken uyandığımda ve nefes alamadığım da bağıra bağıra “ben buradayımmmm!” diyordu . Ancak ben onu dinlemek yerine olmadığını varsaymaya çalışıyordum. Kesik kesik, sık sık nefes alırken sadece o geceyi geçirecek bir nebze cesaret diliyordum…
Aklıma gündüz kızımı uyutmak için okuduğum Oz Büyücüsü geldi. Ne tuhaf! aynı hikaye şimdi beni uyandırıyordu…Dorothy’nin fırtınası gibi içimdeki kaosa kargaşaya doğru düşüyordum tıpkı teneke adam gibi kalbimin sesini duymuyordum, hayattaki olumsuz dediklerim cesaretimi kırmıştı yani korkak bir aslandım ve korku aklımın muhakeme yeteneğini felce uğratmıştı tıpkı korkuluk gibi bir kazığa çakılmış hayatın içinde hiçbir yöne doğru kıpırdayamıyordum. 
Kendime doğru olan yolculuğum işte böyle kendi içimde düştüğüm bir fırtınayla başladı…
Evimin yolunu ararken beni kurtaracak bir Oz Büyücüsü ve sihirli değnek de aramadım değil. Ancak dışarıda gördüğüm fırtınanın kendi yansımam olduğunu gerçek sihirli değneğin ise kendi içimde bulunduğunu zamanla anlayacaktım.
Yaşadıklarımı paylaştıkça gördüm ki korkularımız benzer... Dışarıda korkulacak bir şey olmadığını kendi yarattığımız korkularımızdan korktuğumuzu… Eksikliği, yetersizliği tıpkı korkuluk gibi bize giydirilmiş olan elbiselerden kalıplardan öğrendiğimizi, onları çıkarıp kendi istediklerimizi giyebileceğimizi… En çok kalbimizin sesini duymaya ihtiyacımız olduğunu, o olmadan bir makinadan farksız ve doğadan topraktan yalıtılmış olarak yaşamanın, teneke adam gibi bizi konserve haline getirdiğini… Sonunda varacağımız nokta ile yola başladığımız yerin aynı olduğunu ancak her haliyle benimsediğimiz de, sahiplendiğimiz de rahatsızlık duyduklarımızı dönüştürmeye cesaret ettiğimiz de evin yuvaya dönüştüğünü, huzurun ve güvenin her şeyle bir aynı zamanda yegane olan kendi kimliğimizde yani yuvamızda olduğunu anlayacaktım.

Bugün 21 Mart Bahar gündönümü. İçimizdeki değerleri sahiplendiğimiz kendimizi her halimizle kabul edip severek hayata başladığımız yeni bir dönem olsun. Işığa ve gölgeye, olumluya ve olumsuza, sevgiye uyuma ve ahenge, yol gösteren tüm rehberlerimize, öğretmenlerimize, tüm doğaya ve varoluşa şükranla.