GÜN DÖNÜMÜNDE SONSUZLUĞUN DANSI

 

Kızım dans kursunda  öğrendiklerini anlatıyor heyecanla…

“Bence en önemli teknik birbirini hissetmek” dedi hareketleri gösterip anlatırken

“Erkek bir çerçeve gibi duruyor ama önce hareketi o başlatıyor kadın isterse buna dahil oluyor ve devam ediyor en çok kadının hareketi devam ettirip eşini başka bir adıma davet ettiği yerler var oralarda zorlanıyoruz “dedi .“Çünkü erkekler, hep hareketin kendi istedikleri zamanlarda başlamasını istiyor kadının hareketi başlatarak devam ettirmesine alışkın değiller!”

 söyledikleri  danstan aldığı keyfi izlerken beni eğlendirdi hem de düşündürdü…

Hayatla kurduğumuz bağlantı da böyle değil mi ?

Bir hareketi başlatırken eril gücümüze ihtiyacımız var tıpkı dansta olduğu gibi bizi belirli bir enerjide tutan ve enerjimizi çerçevelendiren gidilmek istenen yöne yönlendiren dişil olan ise sezgimizin zarafetin şefkatin ilhamın olduğu,yol gösteren yanımız…İkisi birbiriyle uyumlu aktığında hayatla ortak bir akış içine de giriyor insan tıpkı düşünmeden müziğin içinde o ruhu hissedip uyumla hareket etmek gibi.

Nefes alıyoruz ve veriyoruz …Nefes aldıkça kalbimiz atıyor,  gözlerimiz açılıyor; bir çiçeğin rengini,bir ağacın gövdesini , bir çocuğun gülüşünü , güneşi  ve ayı görebilen gözlerimiz…

Aldığımız her nefeste evrenin ruhunu içimize çekiyoruz ve verirken her nefeste bizden bir parça ekleyerek geri veriyoruz

Düşüncelerimiz her nefes alışımızda içimizdeki barikatları da oluşturuyor ve hava bizi düşüncemiz kadar ağırlaştırıyor...

Yaşam müziğinin içindeki  ritmi ancak olumsuz düşünceleri, kendimize ait kalıpları bıraktığımız da   duymaya  başlıyoruz.

.

 Alınan her nefeste kalbin ritmi tüm yaradılışla birleşerek dans eden iki beden gibi birbirine karışarak her şeyle bir ve bütün atıyor.  

Her nefes alışta hissedip her adım da fark ettikçe yaşamla aramızdaki bağlarda sonsuzluğun dansına benziyor .Onu hissedebildiğimiz kadar karşılık veriyoruz . Birbirinin gözlerinin içine bakarak dans eden çiftler gibi...

 İste o zaman sonsuzluğun dansı başlıyor;  bir çocuğun gözündeki pırıltıyı bir hayvanın acısını bir yaprağın canını, rüzgarın taşıdıklarını, ağaçların köklerine topraktan yürüyen suyu yıldızların anlattığı masalları duymaya ve onlarla ve onlar için yaşamaya yani gerçekten duymaya, hissetmeye,  görmeye başlıyoruz

Her gündönümünde bu müziğin sesinin yükseldiğini hissediyorum evren bizi üzerimizdeki kılıfları bir yılan gibi bırakarak yeniden doğmaya  sonsuzluğun dansına bir olmaya davet ediyor.

 

21 Haziran 2018

Şehime Gül Gözen