Buradasınız
BABAMIN DOLMA KALEMLERİ Küçükken işyerine misafiri olarak çağırırdı beni babam. Bu özel davette, dükkanının –ki dükkan diyen benim. [...]
Orada Kimse Var mı? Yeni ay ve içine girdiğimiz yeni dönemide ifadenin ve susmamanın önemli olduğuna dair Ayşe Nilgün Arıt Hocamın ve görüşüne önem verdiğim kişilerin yazılarını okuyunca; ifade hayatımızda bu kadar önemli ve konuşmak bu kadar kolayken biz bazen susarak bazen de anlamdan saparak kendi kendimize neden engel oluyoruz? diye düşündüm… İfade .; Ar ifāda(t) إفادة [#fyd ifˁāla(t) IV msd. [...]
Duymak, İnanmak, Eyleme Geçmek ve Denge Üzerine…. Geçen sene sonbahar gündönümünde Sarıkızı onaltı yıl önce gördüğüm rüyanın etkisiyle Kaz Dağları’na ziyaret etmeye gitmiştim… O seyahat, yapmak isteyip yapamadıklarımın cevaplarını içinde barındırıyordu -dileyenler blogdan okuyabilir. [...]
Sarıkız ve Dağın Görünmeyen Yüzü Birkaç gün doğada tek başıma kalıp kendimi dinlemek istedim. Hayat bir koşturmaca içinde geçiyor ve geçerken insan kendisinden bile uzağa düşüyor…Merkezlenmek kendimi dinlemek bundan sonra yoluma nasıl devam etmek istediğimi bulmak için kalbimdeki çağrıyı dinledim ve on altı yıl önce rüyama girip beni çağıran Sarıkız’a gittim. [...]
Ne cok hediye saklı durur şu hayatta; Taa ki! biz görüp, duyana hissedene kadar.. [...]
Pandemi döneminde en çok dinlediğim podcastlerden biriydi Ferhan Şensoy'un soru- cevap podcasti. Yaş almıştı; aklı bu kadar hızlı çalışan üretmeyi seven bir filozof sanatkar , pandemide ne yapar? diye merakla dinliyordum. [...]
Küçükken annemin anlattığı bir masalı hatırladım… Bir varmış bir yokmuşla başlayan… “Uzak diyarlarda bir kral yaşardı. Kralın güzel mi güzel akıllı mı akıllı bir küçük kızı vardı. [...]
Alacakaranlık ve sisli Sabah çiği var her şeyin üzerinde Arkada bıraktığım yola bakıyorum sisten gözükmüyor Önde gitmek istediğim yola bakıyorum varış noktam belirsiz. Sadece burnumun ucunu görebiliyorum. [...]
Son iki gündür böyle bir mesaj dolaşıyor; Bir doktorun canına tak demiş galiba ve şöyle bir yazı yazmış .. [...]
Kızım dans kursunda öğrendiklerini anlatıyor heyecanla… “Bence en önemli teknik birbirini hissetmek” dedi hareketleri gösterip anlatırken “Erkek bir çerçeve gibi duruyor ama önce hareketi o başlatıyor kadın isterse buna dahil oluyor ve devam ediyor en çok kadının hareketi devam ettirip eşini başka bir adıma davet ettiği yerler var oralarda zorlanıyoruz “dedi .“Çünkü erkekler, hep hareketin kendi istedikleri zamanlarda başlamasını istiyor kadının hareketi başlatarak devam ettirmesine alışkın değiller!” söyledikleri danstan aldığı keyfi izlerken beni eğlendirdi hem de düşündürdü… Hayatla kurduğumuz bağlantı da böyle değil mi ? Bir hareketi başlatırken eril gücümüze ihtiyacımız var tıpkı dansta olduğu gibi bizi belirli bir enerjide tutan ve enerjimizi çerçevelendiren gidilmek istenen yöne yönlendiren dişil olan ise sezgimizin zarafetin şefkatin ilhamın olduğu,yol gösteren yanımız…İkisi birbiriyle uyumlu aktığında hayatla ortak bir akış içine de giriyor insan tıpkı düşünmeden müziğin içinde o ruhu hissedip uyumla hareket etmek gibi. [...]
ÖYLESİNE BİR BAYRAM Dün oturup geçirdiğim bayramları düşündüm… Neşeli ve mutlu hissettiklerim de olmuş ama bayram, çocukken alınan yeni rugan ayakkabılar gibi her giyiş de ayağımı vurmuş… Tüm anılar birer parmak izi gibi … İnsan önce kırılma noktalarını hatırlıyor… Kızımın babasıyla ilk benden ayrı geçirdiği bayram BENİM İLK KIRILMA NOKTAM O zamanki Kayınvalidemlerle mecbur olduğum bir zamanı paylaşmak istemiyorum. Aynı lisanı konuşmuyoruz onlar benim onlara gitmemden hoşnut değil, ben gitmekten… Sahte maskelerle, sıkışmışlık hissinden panik atağa doğru ilerleyen bol kalp çarpıntısıyla geçirilen zamanlar… Öyle geçmesin diye kızım 2 yaşındayken ilk kez “ben gelmiyorum!” diyebildim. [...]
ASKIDA KİMSE-SİZ! Ceketinden öylece asılmış duvara rapt edilmiş askıda duruyordu “Hştt sen!”dedi bir ses Bakındı bakındı ona mı sesleniyorlar ? diye bulamadı ve öylece askıda durmaya devam etti Burası evlerine yakın köşedeki ekmek satan dükkandı … Yanında duran duvardaki beyaz bir tahtaya rakamlar yazmışlardı “Şşşşt! sana söylüyorum” dedi ses Adam arkasına dönüp bakmak istedi kıpırdayamadı Ceket askıda, kendisi cekette öylece asılı kaldı… Allah Allah! dedi kendi kendine burası her gün ekmek aldığım yer değil mi? “Benim bu askıda ne işim var?” Dükkanın ışıkları kapatılmış, son temizlik yapılmış Dışarıda ekmek fırınının kafeteryasını oluşturan sandalyeler içeri alınmıştı “Sıktın ama?” dedi ses Adam ensesinden bütün vücuduna yayılan bir titreşim hissetti Ama ne olduğunu anlamadı… Göz ucuyla yanında duran tahtaya baktı 2+1+1+1+1+2+2+1 Yazıyordu! Bunlar o gün bırakılan “askıda ekmek” parasıydı Ekmek alanlar fazladan para bırakarak diğer ekmek almak isteyip alamayanlara destek oluyorlardı “Tamam da benim bu askıda ne işim var?” diye düşündü. “Buraya nasıl geldim hem de gece gece?” O sırada dükkanın dışından bir karaltı geçti Adam bağırdı, “Hey hey heyy! ben buradayım” Geçen duymadı … Ses yine konuştu,” Daha çok beklersin kurtulmayı !” Adam o anda anladı onunla konuşan arkasındaki metal , duvara raptedilmiş askıydı… “Demek senmişsin!” dedi askıya “madem çok biliyorsun söyle bakalım beni buraya kim astı?” Askı hiç tereddüt etmeden “Sen” dedi Adam şaşkın bir askıya bir kendine baka kaldı… Askı durdu “Bak!” dedi “Burası ekmeklerin asıldığı askı sen de kendini buraya birilerine versinler diye asmış olmalısın” “Beni niye versinler?” dedi adam “Sen “Kimse”değil misin?” “O ne demek” dedi adam “Hani kimse-siz hissedenlerin “kimse”si” “Öyle miyim?” dedi adam “Öylesin ama burada sadece ceketin , pantolonun ve şapkan var Gerisi nerede?” Adam üstünü başını kontrol etti, askı doğru söylüyordu … “Neden yok?”dedi adam “Ben nereden bileyim?” dedi askı ve güldü O sırada siyah bir kedi geçti dükkanın önünden Karanlıkta yeşil gözleri parladı Üzerine sokak lambasının ışığı düştü “Hey heyyy!” dedi adam Kedi onu duydu miyavladı … Gölgesi büyüdü büyüdü siyah bir kediye dönüştü Adamın gözü aynada kendi görüntüsüne takıldı Öylece askıda yalnız ve havada, “kimsesizlerin ‘kimse’si “… “Peki kimisinin ben de görüp kimisinin göremediği ne?” diye düşündü Ellerine baktı, kollarına… Onları hissediyordu ama göremiyordu O sırada camdan içeriye kedinin büyüyen gölgesi girdi “Ne oluyor dedi askıya?” “Sana özünü hatırlatmaya seni almaya gelmiş belli ki ! Kediler görünmeyeni görürler … “dedi askı ve devam etti adamın şaşkınlığı sürerken “Sen sadece sana giydirilen kıyafetlerden ibaret değilsin!” “Can,ruh ve bedensin !Bedenin şimdi yatağında kim bilir kaçıncı derin uykusunda?” “Az sonra uyanacaksın sakın bu dediğimi unutma! Kendini askıda ekmek gibi alacak olanı bekleyerek uyutma sonra da herkese dilim dilim parçalama!” “Kimse-sizlik boşluğunu sen dolduramazsın! Her şeyin içindeki maya’yı hatırla!” Kalbi çarptı hızlı hızlı adamın kolu karıncalandı o anda, parmakları uyuştu Öksürdü mırıldandı dükkan değişti, Işık değişti Penceresinden doğan günün ilk ışığı gözünün içine girdi … “Hmsfff!” diye bir ses çıkardı uyanırken, “Ne oldu böyle bana?” diye söylendi Sol omzunun üstüne yatmaktan kolu uyuşmuştu kan parmaklarına gitmeyince de elleri… “Oh şükür !rüyaymış” dedi kendi kendine, Kan gitmediği için zonklayan parmaklarını ovuştururken… Banyoya gitti, Sonra işe gitmeden önce kendine bir fincan kahve koydu Sokak sessizdi… Balkona çıktı… Masanın üstüne ekmek kırıkları çıkardı Her sabah gelen kumrusu, o kahvesini yudumlarken geldi masaya kondu “Şimdi bu rüya ne demek?” dedi kumruya Kumru yan yan ona baktı… Balkondaki sardunyalarını suladı Gökyüzündeki bulutları izledi bir süre Şekillerine baktı o sabah ona ne diyorlar diye? Çevredeki kuş seslerini dinledi Annesinin oğluydu, öğrencilerinin Can Hocası oğlunun babası… Yardım isteyen arkadaşlarının Can Dostu ! “Sadece o kadar değil” dedi içindeki ses , “sadece giydiğin kimliklerden ibaret değilsin!” Askıyı hatırladı… Kendini ekmek gibi parçalama demişti! Kumruya baktı, sardunya ya. [...]
İstanbul da avukat arkadaşımın attığı twitt i gördüm “biz burada zıplıyoruz neredesiniz?” Biraz sitemkar … “Biz Taksim parkındayız siz NERDESİNİZ? “ “İzmir de biz de sallanıyoruz” diye cevap attım. Şaşırdı… “Takip ediyor musunuz? “dedi “Evet “dedim “Sabaha karşı çadırları ateşe verdiler insanları kollarından tutup iteklediler gördün mü?” “Ben burada sadece bir avuç insan bağırıyoruz zannediyorum” dedi peşi sıra “Keşke birlik olsak!” “ben de aynı dilekteyim” dedim. [...]
ÇOBAN YILDIZI Çiğdem Talu ve Melih Kibar’a… Sabah uyandım yine o şarkı çalıyor içimde uykuyla uyanıklık arasındayım Zerrin’in inanılmaz sesi ve o güzelim sözler kulaklarımda Her şey seninle güzel … Aklımda çaydanlığa su koymak ,yürüyüşe çıkmak var şarkı peşimde mutfağa gidiyorum salona giriyorum. Yolda yürümek bile!. [...]
EŞİK BEKÇİSİ VE DEFNE… Bir köşede oturmuş annesini gününe gelen kadınları seyrediyordu. Bir haftadır hazırlanılan annesinin arkadaşlarını topladığı kadınlar günü bittiğinde evdeki gerilim de son bulacaktı. [...]
VAR OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ Parkta bir bankta oturuyorum. Kuşlar havada süzülerek parkta oyun oynayan çocukların sağına soluna konuyorlar. [...]
Parkta Efe ile oturuyoruz o çay almaya gitti içeriye, ses telleri olmayan yaşlı bir amca yaklaştı yanıma, ceviz satıyordu.. [...]
Işıktan İplikler-7- “Hayata Dokunan Hikayeler “ “Gökyüzüne çöken gökkuşağı gibi, gökyüzündeki yıldızlar gibi yaşam asla küçük bir şey olarak hissedilmemeli” Black Gün olur tüm iplikler karışır birbirine … YASEMİN “Abla sen benim gönüllüm olur musun ?” dedi kocaman kahverengi gözleriyle yüzümde bir umut ışığı arayarak bir canım çocuk Atmış bisiklet zincirini yerini takmaya çalışırken önce umursamaz davranıyordu sonra, “Hadi gel istersen birlikte içeri gidip soralım!” dedi Biz bunları konuşurken, bisiklet sırası bahçedeki diğer çocuklara geçti hepsinin bahçeyi bir kere dolaşma hakkı vardı ve sıralarını bekliyorlardı… “Benim adım Batuhan abla hiç gönüllüm yok gönüllü olunca bahçede kalmama da izin veriyorlar…” Beni bu bahçeye getiren olayları düşündüm … Oldukça sıcak bir Haziran günüydü … “Kendine Yol Açmak” Atölyeleri için Karıuna Yoga ile konuşmaya gitmiştim, sahipleri olan çifti beklerken bahçedeki en serin yere oturduk tanıştırmak için oraya götüren arkadaşımla… Arkamızdaki bahçeyi çevreleyen telden çite bir yasemin sardırmışlardı, mis gibi kokuyordu yasemin. . [...]
ÇOCUKLUĞUMUN GİZLİ BAHÇESİNDE… Bir arkadaşım içimizde biriken, saklanan duyguların dışarı çıkıp onlarla yüzleşmemizi sağlayan bir nefes tekniğinden bahsetti. Kendisi bu eğitimi alıyordu ve benim üstümde denemek istedi ben de kabul ettim… Kısa ve kesik nefesler alarak içimizdeki duygu ve durumlara doğru yol alıyorduk bulduğumuz da ise o duyguyu bağırarak ağlayarak ya da gülerek dışarıya çıkmaya başlıyorduk… Duyguyu bulunca içimizden atmak için yastıklarla dövelim bölümü beni güldürdü bir şeyi dönüştürmek yerine suçlayacak yeni durum ve olaylar yarattığımıza dair bir hisse kapıldım… Arkadaşım kendimden bir şeyleri saklıyor olabileceğimi söyledi…Kendimden bir şey mi saklıyordum bilincim altta kalanı kapatmak için dayatıyor muydu? Kabul etmediğim ne vardı? Her zaman cevabı bulmak için gittiğim yere gitmeye kendime geri dönmeye karar verdim. [...]
Hayatımızı şefkatle saran ve birbirimiz için burada olduğumuzu hatırlatan Ay Anne’ye… DOKUMACI ANNE Arkasından gelen çıkrık sesini dinledi arkasında büyükannesi ışıktan iplikleri dokuma tezgahında dokuyordu bir tekerleme gibi ağzından kelimeler döküldü; iyilik, güzellik, bereket, şifa çıkrığın sesi söylediklerine eşlik etti kelimeler ve çıkan her ses bir müziği oluşturuyordu, nefesle ipliklere üfleniyor, iplikler rengini sanki bu söylenen sözlerle alıyordu … iyilik, güzellik, bereket, sevgi, cesaret şifa gülümsedi ellerine, büyükannesi parmaklarını arasından geçirdiği gergin iplere ve arasından kendine yol bulan ilmeklere baktı ve dokumaya devam etti … O sırada yeryüzünde bir yerde … Ertesi gün ilk öğretmenlik görevine tayini çıkan öğretmen gideceği kasabaya götüreceklerini hazırlıyordu. Tahta bavuluna kıyafetlerini koydu. [...]
Bir masanın etrafında oturuyoruz, bir yılbaşı akşamı…masada meyveler peynirler çerez ve şarap var şarap içmek şarap gibi düşündürür demiş biri dinlene dinlene tadı zamanla ortaya çıkar demektir herhalde… Çoktandır yanımda hissedip de, yüzünü görmediklerim var etrafımda… Masadaki mum tüm ayrıntıları tek tek aydınlatmasa da ışığın gölgesi vuruyor yüzlerine… Kimisinde derin bir endişe var kimisinde kararsızlık ,kimisi her an masayı terk edecek gibi sürekli etrafı kolaçan ediyor kaygılı… Bazıları gözlerini kırpıştırıyor yüzlerine vuran ışığın etkisiyle, sanki ilk kez ışıkla karşılaşıyormuş gibi şaşkın… Girişken olan -Eee diyor söyle bakalım dönerek bana hepimizin bu masada ne işi var? Utangaç onu dürtüyor, -Dur daha yeni geldik sonundan başladın yine konuşmaya Girişken omuz silkiyor, -Neyi beklemem lazım anlamadım? diyor. Yanındaki iç geçiriyor, - Düşündüğümü söyleyecek özgüveni hiç bulamadım diyor beni bu masaya ne için çağırdılar anlamadım? -Hele ben diyor bir diğeri ben buraya oturmayı hak etmiyorum bu sandalye masadakiler çok fazla bana -Aman sen de! diyor gösterişli yaldızlı ceket giymiş kibirle masayı süzen diğeri, nereye gitsek saklanacak yer ararsın. [...]
YOK-SUN! “Aşk, her şeydedir ama hiçbir şeyde görünmez.” Mevlana Çağımızın en büyük hastalığı tatminsizlik. [...]
YOK-SUN! “Aşk, her şeydedir ama hiçbir şeyde görünmez.” Mevlana Çağımızın en büyük hastalığı tatminsizlik. [...]
IŞIKTAN İPLİKLER “Hayata Dokunan Hikayeler “-4- “Ben kimseden daha iyi dans etmeye çalışmıyorum sadece kendimden daha iyi dans etmeyi deniyorum ” Michail Baryshnikov İnsanı merakının, tutkusunun eğittiğini düşünüyorum. Onun izinde giderken hem kendisi hakkında hem hayat hakkında bir çok şey öğreniyor. [...]
IŞIKTAN İPLİKLER “Hayata Dokunan Hikayeler “-3- “Tüm hayatımızı, düşüncelerimizi kelimelerle ifade etme sanatına bilinçsizce hazırlanarak geçirdik” Vincent Van Gogh Kendimizin zannettiğimiz düşüncelerle, konuşurken savaşırken buluruz kendimizi…. Kabuğumuza çarpan seslerin farkına vardıkça yaşadıklarımız, anlamlarımız, hayallerimiz değişir… Zihin denen kabuğun içinde insan, kalbindeki sesin şarkısıyla yeniden doğmayı bekler… Aşağıdaki hikayeler, içimizdeki gürültüden o şarkıyı duymayı unutmamızın hikayesi… Her ses, her duyduğum, gördüğüm içimde bir yankı bulduğu için benimle… anlattığım her hikayenin içinde bir tutam benden var … ipliklerimiz karışmış birbirine… Niyetim bu hikayelerin bir gün bir radyo programında can bulması ve başka hikayelerle birlikte ışıktan ipliklerle dokunmasıdır. [...]
“İçinde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur “ Maya Angelou Hayatımızın her anında bir seçim yaparız kim olduğumuzu bu seçimler belirler.. [...]
Bir Ağız Tadıyla Delirmemişim Arkadaş…! Hayatımızda yaşadığımız olaylar, kazalar, travmalar, adaletsizliklerle karşılaştığımız da “ insan çıldıracak gibi oluyor, nefes alamıyor!” deriz de gerçek değişimi yaşamak için o “Delilik anı”na ihtiyacımız olduğunu yeni anladım. Yoksa oturduğumuz yerden söylenmeye bulunduğumuz durumdan sıkkınlığımız herkese anlatmaya, dilimizde olumlamalarla dolanıp, inşallah ve maşallahlar’la hayatı akşına bırakarak! yaşamaya devam ederiz. [...]
IŞIKTAN İPLİKLER “Hayata Dokunan Hikayeler “-I- “Çok farklı yapıları ve değişik psikolojik düzeyleri olan bu kadar çok insanı tanımak benim için her zaman ünlülerle yapılan bölük pörçük konuşmalardan çok daha önemli olmuştur. En derin ve en önemli konuşmalarım hep adı sanı bilinmeyen insanlarla oldu. [...]
“Keşif için çıkılan yolculuklar yeni yerleri görmekle değil, yeni gözlerle bakabilmekle başlar.” Proust Şu hayatta bir şeyi gerçekleştirmeyi ne kadar çok istersek isteyelim bazen tıkanmış engellenmiş ve atalet içinde bıkmış hissederiz… Kurtulmak istediğimiz alışkanlıklarımız, bitirmek istediğimiz ilişkilerimiz, içimizden söküp atamadığımız duygularımız, sürekli yinelenen düşüncelerimiz… Kısacası bırakmak istediğimiz ne varsa sanki bir tutkalla bize yapışıverir… Zihin olduğu yerde kalmayı güvenli bulduğu için konfor alanının dışına çıkmak istemeyiz ve olduğumuz yerde kalmayı güvenli bulur uyum sağlamaya programlı olarak hareket ederiz. [...]
Bu yazıyı yapmak istediklerini erteleyen ve her şeyin mükemmel olmasını bekleyenler için yazdım. Ben de o bekleyenlerdendim… YAZABİLMEK için… Şimdiye kadar kaç kitabın çıktı diye sorarsanız? Hiç. [...]
Dolunayda saçımı kestirirsem sonrasında sağlıklı uzayacağını söylemişti bir arkadaşım… Saçlarım uzundu, kestirdim sonra da neden böyle olduğunu düşündüm.. [...]
Kumsaldaki Market Sepeti ve Lizbon’a Gece Treni Yeşim Cimcoz Yazıevi’nin sayfasını takip ederim. Yazmayı kolaylaştıran 6 dakikada yaratıcı yazarlık tekniklerinde bazen bir görsel bazen bir kelime paylaşır serbest çağrışımla yazalım diye. [...]
Anneme, Kızıma , Yaşama… Annem 90 yaşında ve on zamanlarda çığlık çığlığa.. [...]
NEŞE’DEN SOLUCAN DELİKLERİ Günlerdir içimde dönüp duran bir cümle bu… Endişe ve kaygının yerçekimine daha da katkısı olduğunu düşünüyorum. Bizleri hareket ederken ağırlaştırdığını hatta hareket etmeden önce düşüncenin bir ağırlığı olduğunu bu yüzden adım atmaktan bile vazgeçtiğimizi… Şu hayatta ait olmadığımız beton blokların içinde yaşayıp, “sahip olabilmek” adına alınan ev, araba kredilerini ödemek uğruna, bazen gülümsemeyi bile unuttuğumuz işlerde çalışıyoruz. [...]
Bahar bayramı, Oz büyücüsü, dönüşüm üstüne.. [...]
GİZLENEN GÜZELLİK Küçükken kafama kazınmış hafızamdaki en güzel anılar hep insanları dışarıdan izlemeye dair olanlar… İnsanların mimiklerini konuşmalarını jestlerini izlerdim… Annemin arkadaş toplantıların da , otobüs de, sokak da, bizim zamanımızda cafe yerine pastahane vardı oralar da… Birbirleriyle konuşurken nasıl davranıyorlar? Neyi kapatmaya çalışıyorlar, ellerini konuşurken nasıl kullanıyorlar? Sesleri ne zaman alçalıyor?, ne zaman yükseliyor? Kimileri dışarıda abartılı davranırken kimleri kendi kabuğuna çekilmiş dış dünyayı pek de umursamıyormuş gibi davranırdı, en çok ilgimi çeken kol saatleriydi… Saatlerin kadranı küçük olanların hayatı daha kalıplı ve kurallı yaşadıklarını düşünürdüm. Çok geniş olanların kendisini ve yaşadığı hayatı göstermeye meraklı olduklarını, en sevdiklerim ise saat takmayanlardı. [...]
Hafızamızda, bedenimizde, yüreğimizde anıların izleri var… Aydın Aydin Tunaboylu 'ya ait “Geride Kalan” isimli fotoğraf sergisinde dikdörtgen bir çerçevenin üç boyutlu hale getirilerek hazırlanmış özel bir çalışmanın önünde çakılı kaldığım da böyle düşündüm… Ön yüzeydeki cama düğün fotoğrafları basılmış, üç boyutlu çerçevenin içinde resmin sahiplerinin diğer anılarını saklayan fotoğraflar var…Yaşamın izlerini bir kutuda toplayarak, sizi zaman yolculuğuna çıkarıyor… Hayatı düşündüm… Ne çok şeyle karşılaşıyoruz, kimi önemsiz sandıklarımız bizimle hayat boyu yol alıyor, kimilerini oracıkta unutuveriyoruz… İlişkilerimiz, ilgi duyduğumuz alanlar, karşılaştığımız insanlar, yaşadığımız ülke, ideallerimiz.. [...]
Seneler önce hayatın içinde sıkışıp kaldığım bir dönemde bir rüya görmüştüm; fırtınalı bir denizdeydim, bulunduğum gemi çatırdıyordu, bir kıyıdan diğerine ulaşmaya çalışıyordum, göz gözü görmüyordu. Birden dev bir beyazlık belirdi, bu bir gemiydi, burnunda kocaman harflerle MİRANDA yazıyordu. [...]
Diyelim ki hayatını yeniden yaşama imkanın var. Baştan yaşayabilirsin dediler Canını acıtanlar mı oldu silelim, çok mu göz yaşı döktün, korkuyla sabahladığın geceler, endişeden kıvrandığın karın ağrıların sana yapılan haksızlıklar, var! Diyelim ki seçim yaptığın yolların başına seni tekrar koydular, Ah Ulan keşke! dediğin yola gitmen için şansın var… Diyelim ki öyle bir şey yaptın ki sana göre kendini affetmen zor Diyelim ki bir taşa takıldın, düşünce toprağın tadı genzine işledi, canını çok acıttı… Diyelim ki yolun en başında hayatını silelim sana üstünde hiç engel olmayan pürüzsüz bir hayat verelim dediler var mısın? Durup düşündüm… Tüm yaralarımı beni düşüren görmediğim taşları , kendi koyduğUm barikatları, hiç de hoşlanmadığım an’ları öptüm bugün. [...]
Dönüp arkama bakıyorum da ne kadar çok ilham gelmiş aklıma ve ben kimisini erteleyerek kimisini es geçerek bugüne kadar gelmişim. 45 e az kala görmezden geldiğim ne kadar esin perim ve bu hayatta yolumu aydınlatarak rehberlik edenlerim varsa, hepsinden özür dilemek istedim. [...]
Zaman zaman kendimi, güçsüz yılmış ve bezgin hissettiğimde ve ufak ufak başlayıp gittikçe şiddetini arttıran o tanıdık bildik sesi duymaya başladığımda; “Zaten ne düzgün gitti ki bu düzgün gitsin!”, “Bunlar da hep seni bulur!”, “Şu dünyanın çivisi çıkmış” gibi söylemlere, dışarıdaki arkadaş akraba korosu gönüllü olarak eşlik ettiğinde, “Sen mi düzelteceksin?”, “Böyle gelmiş böyle gider!” “Hepimizin bir kaderi var böyle yazılmış…”-bu çok arabesk ama söylüyorlar ne yapayım!- İçimdeki gözlerini devirip kafasını sağa sola sallayarak konuştu, “HATIRLA AMA! “ Yahu ben ne güzel tam da elime sazı almış değişmeyen düzene,-artık kim değiştirecekse!- şansıma, kaderime bana yapılan haksızlıklara, insanların adaletsizliğine bir güzel giydirerek yola devam ediyordum…. Omuz silktim “Neyi hatırlayam? bana ne yaa! “, “Hep ben mi hatırlıycam? dünyayı ben mi kurtarıcam? Herkes biniyor alamate nereye gidiyorsa gidiyor. [...]
Küçükken insanları izlemeye bayılırdım. Herkes kendi kafasındaki seslere dalmış kendi dünyasında kaybolmuşken ,sessizce onları seyredip hikayelerini tahmin etmeye çalışırdım. [...]
Karşı komşumuzun bahçesinde, her sokağımıza girdiğimde, her sabah ve akşam beni sevgiyle selamlayan Çam Ağacım ocak ayında benimle iletişim kurmuştu. Şöyle demişti; “Vedalaşmak zor! Şu dallarıma konan kuşlarla, onları kovalamak için gövdeme tırmanan kediyle… Kabuğumda yürüyen karıncalarla, üstümde yavaş yavaş dolaşıp iziyle süsleyen sümüklü böcekle. [...]
Cama üfleyen ustaları seyrederken büyülenirim. Camdan tüpleri, ateşte döndüre döndüre eritip önce sıvı hale getirir cam sıvılaştıkça tüpün ucundan nefesini üfler, üflerken de ateşin üzerinde döndürerek şekil vermeye devam eder. [...]
Bir gürültünün içinde yaşıyoruz herkes ve her şey konuşuyor. Sosyal medya, TV kanalları, telefonlar… Genelde yakınan sesler duyuyoruz. [...]
“Her şeyin üzerinde çatlaklar vardır. Işık da bu çatlaklar ve kusurlar sayesinde görünür. [...]
Düşüncemiz yaşadığımız olayların belirleyicisidir. Aynı olayları tekrar tekrar yaşamamızın sebebidir. [...]
Annem 90 yaşında bir Cumhuriyet öğretmeni. Babası yani dedem okumasına izin vermiyor, annem de ondan gizli ,komşusuyla gidip kendisini Cumhuriyet Kız Enstitüsü’ne yazdırıyor. [...]
Bazen elimizde anahtarlar bir kapının eşiğinde durup, o eşiği atlamakla atlamamak arasında kalırız. Karar vermekle, vazgeçmek arasındaki o incecik çizgi. [...]
Sabahları gün ağarmadan, akşamları da gün batarken tam da denizle karanın birleştiği bir sahilde yürümeyi seviyorum. Sanki bütün hayat o zaman aralığının içine sıkışmış, orada su yüzüne çıkabilmek için görülmeyi, fark edilmeyi bekliyormuş gibi geliyor bana. [...]
Biraz kafamı derleyip toplamak için yürüyüşe çıktım. Kafamda –meli ve –malı lar vardı Daha hızlı yürü-meli daha çabuk hareket et-meliydim. [...]
Bugün hayatımızda gerçekten sıkılarak yaptığımız şeyleri , devam ettiğimiz ilişkileri atma ve hafifleme günü olsun. Şu hayat denen illüzyondan çıkmak için elimizde harika bir pusula var; birincisi duygularımız, ikincisi oyun oynamak …Bazen öyley-miş gibi yapmak. [...]