Buradasınız
“Keşif için çıkılan yolculuklar yeni yerleri görmekle değil, yeni gözlerle bakabilmekle başlar.” Proust
Şu hayatta bir şeyi gerçekleştirmeyi ne kadar çok istersek isteyelim bazen tıkanmış engellenmiş ve atalet içinde bıkmış hissederiz…
Kurtulmak istediğimiz alışkanlıklarımız, bitirmek istediğimiz ilişkilerimiz, içimizden söküp atamadığımız duygularımız, sürekli yinelenen düşüncelerimiz… Kısacası bırakmak istediğimiz ne varsa sanki bir tutkalla bize yapışıverir…
Zihin olduğu yerde kalmayı güvenli bulduğu için konfor alanının dışına çıkmak istemeyiz ve olduğumuz yerde kalmayı güvenli bulur uyum sağlamaya programlı olarak hareket ederiz. Yapmak istediklerimizle aramıza zihnin ‘bu güvenli deği!’ diyen sesini dinleyerek ek bir bariyer koyarız ve aynı zamanda, tekrarlanan bu durumdan sıkılırız.
Tamam bunu biliyordum da fark ettiğin halde o bariyer neden kalkmaz kendi içime döndükçe fark edecektim. Anlatayım;
Yeşim Cimcoz’un ‘Yazarak Hafifliyorum’ kitabını okurken içindeki alıştırmaları yapıyordum; “bir sembol olarak isminizle çalışsanız nasıl bir hikaye anlatırsınız?” diye bir soru vardı . “Bu çalışma size kendinizle ilgili ne anlatırdı?”
Dönüp baktım, ismimle ne çok mücadele etmişim!
“Şehime”, babaannemin ismi zamanında bilgili ve bilge bir kadın olduğu için babam onun ismini bana vermek istemiş. Annem, Şehime isminin yanına bahtımda gülsün diye Gül’ü eklemiş. Çok uzun yıllar ismimle barışamadım. Okulda alay konusuydu, telaffuzu da zordu…
Annem ve babam ileri yaşlarda çocuk sahibi olmuşlar, yaşamları bana eski ve zaman dışı gelirdi ismim de öyle… Bana her seslendiklerinde bulunduğum zamanın dışından çağrılıyormuşum gibi hissederdim. Her Şehime nidası sanki sen buraya ait değilsin çevrede Özlemler Yaseminler Denizler var sen hiç buraya ait olamayacaksın der gibi gelir haksızlığın ailemin bana koymuş olduğu isimle başladığını düşünürdüm. .. Okula başladığımda hangi ismimi kullanmak istediğimi sormuşlardı …Şehime ismini kanıksamamakla birlikte Gül ismini de kullanmak istememiştim. Hem kısaydı hem de herkesin isminde illa bir gül vardı, Fatmagül Ayşegül vb.. Annemin Gül ismini istemesi ve bizim annemle aramızda kuramadığımız iletişim de Gül ismine karşı çıkmama sebepti. –Ah keşke yaşlı olmasaydılar!- Beraber gülüp oynamak bir hayaldi, dışına çıkılmaması gereken kesin ve keskin kurallar ve evde hüküm süren müthiş bir ciddiyet vardı… Uzun yıllar bu durumdan sıkıntı duysam da ismimin kökenini araştırmadan ailemin gösterdiği sebeplere boyun eğip sınıftaki alaycılıklara aldırmazmış gibi omuz silkerek yaşadım. Enteresan olan, hayatımı da 40 lı yaşlara gelene kadar bu şekilde yaşamış olmamdı.
Şehime ismi azametli bir kadını çağrıştırırdı. Babaannemi görüp tanıyanlar yolda durup sever, onun gibi sevilen bilge bir kadın olmam için dua ederdi..” O kadar da kötü değil édiye düşünürdüm içimden. Gül isminin kıymetini anlamam daha da sonraları oldu. Gül’ün frekansı en yüksek çiçek olduğunu insanın tekamülünü birliğini anlattığını şamanizmle tanıştığım da öğrenecektim. Aynı zamanda bir gül ile konuşulabilineceğini de…
Hayatımın farklı evrelerinde, kendi gücümü elime almadan, güç merkezimi, kararlarımı başkalarının sorumluluğuna bıraktığım zamanlar geçirmişim. Tıpkı ismimi içselleştirmemek kendi içime dönmemek ve hep dışarıdan haksızlığa uğrayıp bunun bir sorumlusunu arama konusunda inat etmek gibi…
Buraya kadar isim hikayemi anlattım çünkü insanın isminden kaçması, tıpkı kendi gücünden yani kendisi olmaktan kaçmasına benziyor.
İstediğin şeyi yapmaktan kaçmak da bununla ilgiliymiş …. Yazarak Hafifiliyorum kitabında başka bir egzersiz de sevdiğiniz şeyi yapmamak için 100 sebep sıralayın diyordu İlk 30 sebep yüzeydekiler, 30 -70 arası orta derecede bilnçaltınızdakiler, 70-100 arası en derindeki sebepler.
Yazdım yazdım sıkıldım yine de bırakmak istemedim merak… 98. Sebep, yazmıyorum çünkü kendimi olanca çıplaklığıyla görmeye hazır değilim. 99. Sebep Çünkü suçlu yok 100. Sebep haksızlık da … ağzım açık kağıda bakakaldım.
Hayatımda hala tuttup bırakamadıklrımı kendimle ilgili kabul etmediklerimi düşünürken,Şaman Hocam Ayşe Nilgün Arıt’ın şifa çemberleri için söyledikleri kalbime düştü; onun söylediklerinden aldığım notlara baktım bir kısmında şöyle demişti; “Şifa çemberi, tüm dünyayı içeren bir çemberdir. Kızılderililer barınacak yerlerini kurarken, çadır olsun, kulübe olsun, hepsini çoğunlukla daire şeklinde inşa ederlerdi. İnsanın yaşamını doğum-ölüm-yeniden doğumdan oluşan bir çember gibi görürlerdi. Değişik yaşlarda, değişen enerjilerin akışını sağlamak ve kendilerini değiştirebilmek için kendi yaşamlarının çemberlerini tanımayı ve kutlamayı bilirlerdi. Çevrelerinde yaşamın ve zamanın kan dolaşımı ilerlerken, değişen mevsimler gibi varlıklarının değişik dönemlerinden geçeceklerini, bu çemberden kopmanın yaşam ritmini yitirmek, iç ve dış gelişmeyi durdurmak anlamına geleceğini bilirlerdi.
Eski zamanlarda yaşamını, çemberin etrafında sürekli dolaşarak geçirmek çok önemliydi. Çemberin çevresinde gezinirken, insan, içinden geçtiği ayları, totemleri, bitkileri ve unsurları tanımalı ve öğrenmelidir.
Şifa çemberinin özü devinim ve değişimdir. Bu bilgiyi kazanan insanlar yaşam içindeki hareket alanlarını genişletmek isteyeceklerdir. Hareket halinde olunduğu sürece, çemberde tutulan yön önemli değildir. Ancak insan çemberde belli bir noktada durur ve ilerlemezse, o zaman gelişimi de önlemiş olur. Böylece yalnız kendi güçlerini engellemekle kalmaz, çevresindekilerin yollarını da tıkar, hareket etmelerini önler. İnsan çemberde bir yerden alınacak dersleri aldıktan sonra, zamanı gelince oradan ayrılmazsa, aynı noktadan yararlanacak olan başkalarının gelişme şansını engellemiş olur. Bazı insanlar çemberi bir yaşam süresince dönebilir, bazılarınınsa daha fazla süreye gereksinimleri vardır.
Bu çemberin çevresinde gezinen bir kişi onun sınırları içinde ve dışında sayısız mucizeyle karşılaşabilir, en olağanüstü şeye ulaşabilir ve kendini tanıyabilir”.
Kağıda bir süre boş bakıp sonra gülümsedim. Ben Şehime Gül Gözen ismimi bana kadar gelmesini sağlayana Atalarımı ,annemi ve babamı, şimdiye kadar yaptıklarımı ve yapamadıklarımı yaşadığım hayatı her şeyiyle seviyorum. Bana rehberlik eden herkes ve her şey için şükrediyorum.
Kendimden kaçtıklarım ve bırakmadıklarım onları görmeye kabul ettiğimde ve bırakmaya niyet ettiğim de rehberlik etti bana.
Haksızlık yoktu, suçlu da… Sadece tercihler vardı…
Şehime Gül Gözen
Temmuz 2017