IŞIKTAN İPLİKLER

IŞIKTAN İPLİKLER

“Hayata Dokunan Hikayeler “-I-

 

“Çok farklı yapıları ve değişik psikolojik düzeyleri olan bu kadar çok insanı tanımak benim için her zaman ünlülerle yapılan bölük pörçük konuşmalardan çok daha önemli olmuştur. En derin ve en önemli konuşmalarım hep adı sanı bilinmeyen insanlarla oldu. “ C: G. Jung –Anılar Düşler Düşünceler

 

Hepimiz yaşadığımız hayatların  kahramanlarıyız. Bugün yürürken bir balıkçının denize açılışını izledim.

Teknesinin ucunda sanki tüm dünyanın hakimi gibi duruyordu. Ona o an “sence dünyadaki en zengin adam kim?” diye sorsam “Benim” derdi   “Şu anda denizle birim” Onu izlerken aklıma biriktirdiğim insan hikayeleri geldi ve her hikayenin birbiriyle kesişme noktaları. Bir balıkçıyı izlemek bende yazmak için yeni bir fikir oluşturuyordu. Aslında hayatımızda ne çok noktanın birbiriyle kesiştiğini ve hem düşüncelerimizi hem duygularımızı etkilediğini, bütün hikayelerin birbiri için var olduğunu düşündüm ve Çocukluğumda dinleyip başından ayrılmadığım radyo programları gibi sonrasını merakla beklediğim “arkası yarınlar” a  öykünerek “Hayata Dokunan” hikayeleri yazmaya karar verdim.  

 Önce yazarak başlayalım belki yazı bir radyo programına yol olur; çünkü benim hikayem de bir radyo programını dinlerken değişmişti. ..

Bir gün işten eve dönüyordum ve radyom açıktı dinliyordum.  TED kolejinden bir öğretmenin öğrencileri ile paylaştığı ve tüm hayatlarını değiştiren bir yazardan  bahsettiğini duydum. O dönemde işimle ve ilişkimle ilgili kaygılarım vardı kendimi huzursuz, mutsuz ve tatminsiz hissediyordum. Öğretmen radyoda benim için konuşuyormuş gibi geldi.   Benim ve öğrencilerimin tüm hayatı bu kitapları okuduktan sonra değişti dedi bahsettiği kitap ünlü düşünür  Krishnamurti’nin söyleşilerinden derlenerek oluşturulmuştu. Gidip kitapları aldım, yaşama bakış açımı  ve sistemin dışında beni gözleyen ve kendime, merkezime  geri dönmeyi  isteyen biri daha olduğunu fark ettim. Kendi üstümde çalışmaya devam ettim.   Evrenin sürekli bizimle  bağlantı kurduğunu bilmek hepimize  iyi gelecektir. ..

Her bölümün kendine ait bir alt başlığı olacak. Hikayelerin hepsi yaşanan olaylardan; bana aktarılanlardan ya da kendi başımdan geçenlerden derlendi. Tüm kesişmelerin hayatımıza kattıklarının farkına varmak ve bize yeni kapılar açması niyetiyle ve sonsuz şükürle …

İLHAM 

Sabah erkenden gün ağarmadan kalktı. Aceleyle mutfağa indi zaten her şeyi acele yapmayı severdi. Çayı demliğe koydu “günün en güzel saati” diye düşündü, ilk askeri okula başladığı yıllar aklına geldi, sabah içtimasından önce erkenden kalkıp ayakkabılarını  parlattığı yıllar..

Çay alacakaranlıkta demlenirken çıkardığı duman pencereyi buğulandırdı aklına bir kelime geldi “İP” camın buğusuna “ip” diye yazdı. Yelkenleri çeken toplayan ipler, hayata ve birbirine bağlayan ipler, Gemileri limanlara bağlayan ipler…

Mecburiyetler ona göre değildi bağlı olmak bağlı kalmak sistemin içinde borçlu olmak…Yine de hayat devam ediyordu işte! Gümüşçü dükkanına gitmeden önce kalemle kağıdı aldı o gün ödenecek kredileri kağıdın sol üst köşesine yazdı. Kağıdın sağ alt  köşesine de “ip” diye yazdı. Elips içine aldı.

İlk gençlik yıllarından beri kelimeler aklına gelir, kelimeler geldikçe hepsini bir ipe dizer gibi bir kağıt parçasının üstünde dizer sonra da unuturdu…

Akşamları radyoda  Yunan kanalının birini denk getirir, çay bardağına rakısını koyar, şeftali ağacının altında nice zaman önce yazdığı kelimelerden, dörtlükler yapardı… Her yudum rakıda hayalini kurduğu aşk’a yazardı…

Kelimeler onun için kokusu, sesi olan canlı varlıklardı… Her kelimenin o sayfaya konmadan önce ayrı bir hikayesi vardı …Kelimeler gemiler gibi onu günlük hayatın rutininden kurtarır, içindeki duygu denizlerinde alabildiğine özgür gezmesini sağlardı. Ne ödenecek krediler, ne günlük hayatındaki mecburiyetler… Orası ona ait bir denizdi … Elindeki ipi evirdi çevirdi, gemici düğümü attı, çözdü aşkı düşündü , özlediklerini…  

Birden telaşla kalem kağıt arandı, ilk bulduğu şey cep telefonuydu, gümüşçü dükkanında müşterisi olan kadının ismini buldu- internette şiirlerinin yayınlandığını da o haber vermişti, gümüşçünün bilgisayar gibi taraklarda bezi yoktu, askeri postallarla birlikte onu sistemde tutan ne varsa denize atmıştı, ah bir de krediler olmasa!  -   mesaj bölümünü açtı ve kadına o anda kaleminin ucuna  gelen dizeyi yazdı…

**************************************

Kadının  en sevdiği mevsimdi yaz, sevgilisiyle kavuşmayı bekler gibi denize kavuşmayı beklerdi …

Her sabah gün doğduktan sonra  ve  her akşam günü uğurlamak için denize girerdi. Sabah denize girerken eli kulağına gitti . Yeni aldığı ucundan lapis sallanan küpeleri  yerinde duruyor mu diye kontrol etti…  Suya girerken kaybolmalarını istemezdi.  Kışın kopan kolyelerini  tamir ettirmek için bir gümüşçü aramış tamirci ararken Kızlarağası Hanı’nda  o küpelere denk gelmişti... Küpeler,  şair bir gümüşçüyle tanıştırmıştı onu…

Vitrinde şimdi kulağında sallanan el işçiliği küpeleri görmüş merakla içeri girmişti. Her yerde gördüğü desenlere şekillere benzemiyordu küpelerin şekli. Bir ustanın duygularını yansıtan , tekdüze olmayan takıları oldum olası çok severdi. Gümüşçü küpeleri çıkarıp kadına verdi , kadın fiyatını sordu gümüşçü ajandaya benzeyen bir defter açtı ve küpelerin fiyatına oradan baktı defterdeki sayfaya karalanmış bir iki dize gördü kadın.  Gümüşçü kadının dizeleri gördüğünü fark edip    “şiir sever misin?” diye sordu. Kadın  gülümsedi, “ Kurbağalara bakmaya giden Yakup’u bilir misin?” dedi  gümüşçü. K adın daha da büyük  gülümsedi  en sevdiği dönemdi  ikinci yeniciler… Turgut Uyar’dan bahsettiler Cemal Sürreya’dan , Edip’ten…  İkinci yeniciler dönemi hakkında bilmediklerini gümüşçüden öğrendi. Kelimelerin birer canlı varlık olduğunu, ancak onları buyur ettiğinde ve onlarla zaman geçirdiğinde akıp kaleminin ucuna geleceklerini  ilgilenmezsen kırılıp gideceklerini …   Şiirlerinden bahsetmişti gümüşçü, şiirlerini -onun tabiriyle- karaladığı defterlerini göstermişti.  Gel zaman git zaman dost oldular.

Gümüşçü’nün  dükkanı aslında bir gümüşçü dükkanından çok sistemin dışında yaşayanlar için bir dergaha benziyordu. .. Alışveriş için gelen kadınların yanısıra, Marx’ ın ilkelerini  esnafa anlatmaya kararlı işinden ayrılmış akademisyenler , sokak şairleri, balon sanatçıları, felsefe ve edebiyat öğretmenleri, mızıka, tambur çalan müzisyenler,  bu dükkanın müdavimleri arasındaydı…

Küpeleri eliyle okşarken tüm bunları hatırlayıp gülümsedi kadın.  O yaz  Murathan Mungan’ın Şairin Roman’ını okuyordu. Cümlelerin altı çizile çizile kitap epey yıpranmıştı. Kitaptaki fantastik hikayeler, doğayla olan bağlantılar, kelimelerin iç dünyası  her satırı dönüp dönüp tekrar okumasına sebep oluyordu…

Şairin  Romanı’nda;  Yerküre gezegeninde anakara denen ülkede yaşayan  rüyacı bir kadının, şair sevgilisinin ona geri dönmesi için yaptığı bir ritüel  kitabı okurken kalbine işledi…Kitapta şairin yolunu gözleyen sevgilisi, uzak diyarlardan ona geri dönsün diye, denize her akşam güneş batmadan  şairin bir dizesini fısıldıyordu. Denizin ruhunun dizeyi şaire fısıldayacağına ve şairi ona  geri  getireceğine inanıyordu… Bu satırları okuduğunda  şairi ve kelimelerini özlediğini fark etti.

-Aralarında dostluk dışında bir ilişki olmasa da tuhaf bir bağ vardı. Dostlukları ilerledikçe, şaire şiir geleceği zaman uykusundan bir dürtüyle uyanıp, uçurtmayı kuyruğundan çeker gibi şiiri kuyruğundan çekip şaire gitmesi için yol gösterir olmuştu. Sabah uyanır şairin şiirlerinin olduğu sayfaya bakar  ve sayfasında yeni bir şiir olduğunu görürdü.-

Her akşam, gün batarken kitapta okuduğu ritüeli yapmaya karar verdi, denizin kulağına ikinci yenicilerin  mısralarından birini fısıldadı…

Bir   gece yarısı kadının telefonuna gelen mesaj  denizin sesini duyduğunu ve şairin kulağına denize fısıldadıklarını aktardığını doğruluyordu…. Mesaj şairdendi ve  şöyle yazıyordu; “ Benimkisi tazelenen telaştır yelkensizdir düğümlenir” kadının  içinden bir ses kendiliğinden mısrayı tamamladı. “Palamarları çözünce deniz ve gök yol gösterir “. Palamarın ne demek olduğunu bilmiyordu denizi seviyordu ancak gemicilik terimlerine uzaktı. Sözlüğü açtı baktı;

Palamar: gemiyi iskeleye, rıhtıma ya da şamandıraya bağlamaya yarayan kalın ip.

Şaşırdı sonra şaşırmasına şaşırdı.

Kadın kelimelerin geldiği yeri merak etti  ve aşkın suretlerini…

Şehime Gül Gözen

Ağustos 2017