Hayatımızı şefkatle saran ve birbirimiz için burada olduğumuzu hatırlatan Ay Anne’ye…
DOKUMACI ANNE
Arkasından gelen çıkrık sesini dinledi arkasında büyükannesi ışıktan iplikleri dokuma tezgahında dokuyordu bir tekerleme gibi ağzından kelimeler döküldü; iyilik, güzellik, bereket, şifa çıkrığın sesi söylediklerine eşlik etti kelimeler ve çıkan her ses bir müziği oluşturuyordu, nefesle ipliklere üfleniyor, iplikler rengini sanki bu söylenen sözlerle alıyordu … iyilik, güzellik, bereket, sevgi, cesaret şifa gülümsedi ellerine, büyükannesi parmaklarını arasından geçirdiği gergin iplere ve arasından kendine yol bulan ilmeklere baktı ve dokumaya devam etti …
O sırada yeryüzünde bir yerde …
Ertesi gün ilk öğretmenlik görevine tayini çıkan öğretmen gideceği kasabaya götüreceklerini hazırlıyordu. Tahta bavuluna kıyafetlerini koydu... Kalbi güm güm atıyordu… İlk defa evinden ayrılacaktı… Tek katlı, bahçesi olan evlerinin penceresine doğru baktı annesinin özenle büyüttüğü bahçedeki inci çiçeklerine dolunayın ışığı düşüyordu… Sanki hayatındaki başlangıçlar için hepsi açmış onu yeni yoluna uğurluyorlardı. Penceresinin perdesini açık bıraktı gökteki ayın ışığını seyre daldı… Biliyordu nasıl olsa uyuyamayacaktı acaba karşısına hangi kadınlar gelecekti? Onlara neler öğretecekti? Annesi okuma yazma bilmediği için senelerce babasının işkencesine, despotluğuna maruz kalmıştı. Dışarıya çıkıp kendine bir hayat kuramamıştı. Kadınlar anneler, kız kardeşler hiçbir şeye mecbur olmamalıydılar kalbine enstitüyü okuduğu zamanlarda bunu böyle yazdı ve uykuya dalmadan önce beyaz bir gölgenin odanın penceresinden içeri doğru süzüldüğünü gördü ve gözleri uykuya yenik düştü…
***************************************************************************
Yaşlı kadın okuduğu kitabı başucuna koydu ve evlerine o küçükken gelen öğretmeni hatırladı… Geceleri gaz lambasının ışığında okuduğu kitaplar yetmiş yaşını aştığı şu günlerde bile aklındaydı… Gece karanlıkta ışığa koşan pervaneler gibi çevresine doluşurlar onun sesinden Harp ve Sulh’u, madam Bovary’yi ve daha nice kitapları dinlerlerdi…
Küçük bir sofaya bakan taştan evlerinin bahçesinde ablasıyla ip atlarken elinde tahta bavulu ile içeri girmişti hiç oturdukları yerdeki kadınlara benzemiyordu çiçekli güzel elbisesi omuzlarına attığı hırkasını aradan geçen onca zamana rağmen hiç unutmamıştı o kadar güzeldi ki! gözlerini ondan alamamış ip atlarken donup kalmıştı. Öğretmeni eve getiren otobüslerde o zamanlar muavinlik yapan Raif amcasıydı. Öğretmenin annesi ile babası Raif amcasına onu emanet emiş ve gittikleri kasabada tanıdıkları varsa bir ev bulmasını rica etmişti.
Raif’in erkek kardeşi ani bir kalp kriziyle ölmüş genç eşi 27 yaşında üç çocukla dul kalmış yaşlı annelerini de yanlarına alarak Raif ‘lerin ortak sofaya bakan evinde yaşamaya başlamıştı Hem kardeşinin emaneti olan eşine can dostu olsun hem de ek gelir kaynağı getirsin diye annesiyle babasına söz verdiği gibi öğretmeni, onların evine getirmişti. Evin bir göz odasını öğretmene kiraya verdiler…
Şimdi gecenin bu saatinde bu anı aklına nereden geldi o da bilmiyordu? Pencereden dışarıya baktı gökyüzündeki dolunay, annesinin çalıştığı çocuk esirgemenin bahçesine vuruyordu umarım çocuklar huzurla uyuyorlardır diye geçirdi içinden ne de olsa orası onun da evi sayılırdı… Annesi evlerine kiracı gelen öğretmene üç çocuğunu bırakıp kursa gidemeyeceğini söylemesine rağmen öğretmen, zorla annesini dikiş kursuna yazdırmış “elinde bir diploma olsun hayatın ne getireceği belli olmaz Adalet Hanım” demişti ... Apar topar taşındıkları İzmir’de evine temizliği gittiği doktor hanım bir gün annesine, “Senin en son diploman nereden ablacım?” diye sordu Adalet Hanım “ben ilkokul mezunuyum ama oturduğumuz kasabaya gelen dikiş öğretmeni bana bir diploma verdi” demişti. Doktorun o anda gözleri parladı “getirsene diplomanı” dedi. Adalet Hanım diplomayı getirdi “bu senin bizim kuruma giriş belgen ablacım” dedi doktor hanım. Çocuk Esirgeme’ de çalışıyordu ve terzihaneye personel olarak eleman arıyorlardı… Çocuk Esirgeme kurumu’ na Adalet Hanımı devlet memuru olarak işe aldılar… Artık kendilerine bakabilecek durumdaydılar…
Çocukluğunda hatırladığı çiftçi Hasan amcalarının hasat zamanı buğdayı tarladan kaldırdıktan sonra onlara her sonbaharda hediye ettiği bir çuval buğdaydı. O buğdayla tüm yıl boyu annesi ekmek yapar bazen satar, evlerinde kalan ekmeği de dilim dilim keser ısıtırlardı ancak üç kardeşin bir dilimi üçe bölerek yeme hakkı vardı bir kışı ancak bu şekilde bölüşerek geçirebilirlerdi…Çocukluğu yanı başındaymış gibi soluna bakıp gülümsedi “Hey gidi günler!” dedi hayat tüm zorluklarına rağmen paylaşırken de güzeldi…Kendisinin de iki kızı olmuş çocuklar olduktan sonra çalışamamıştı annesinin çocuk esirgeme kurumundan gelen emekli maaşı eşinin vefatından sonra ona bağlanmıştı … Yarın maaş günüydü gidip TÜRGÖK de görme özürlüler kitaplığında gönderilecek paketleri düzenlemek için gönüllü çalışacaktı çocuklar için de her ay maaş alındığında bir şeyler almak adettendi…
Salondaki masaya yayılmış olan puzzle ın parçalarını yerine yerleştirmeye gitti ayın ışığı ona eşlik etti uykusu kaçmıştı...
*****************************************************************************
Aynı ayın altındaki bir başka kadın dua eder gibi sayıkladı “bana cesaret ver, yapabilme cesareti bırakabilme, yolumda ilerleyebilme, çocuğumu tek başıma büyütebilme gücü…” kocasıyla uzun süredir hiçbir şey yolunda gitmiyordu çok uzun süre idare etmişti ama artık görülmemeyi duyulmamayı yok sayılmayı kaldıramıyordu ayın ışıklarının gölgede kalan her ne varsa ortaya sermesi için dua etti. Bir süre psikiyatriste gitmiş, anti depresanlar kullanmış yalnızlık korkusunu içinden atamamıştı. Alışkanlıkları yaşamak istediği hayatın önüne geçiyordu tek başına kaldığı zaman hiçbir şeyi halledemeyeceğini düşünüyor boğazına bir yumru gelip oturuyor boğulacak gibi hissediyordu. Yine aynı kalp çarpıntısıyla uyandı nefes alamıyordu aceleyle kalktı yüzünü suyla sıvazladı, pencereyi açtı evin bahçesine bakan pencere demir ferforjelerle hırsızlara karşı korunuyordu. Oysa ki demir parmaklıklar onda hapishane duygusu yaratıyordu…Aynen böyle hissediyordu güvenli zannettiği alanda ruhu hapis kalmış gibi…”Geçecek” dedi “hepsi benim düşüncem şu ayın ışığı gibi benim içimden süzülüp geçecek”.. bahçedeki gülün üstüne düşen ışığa baktı bahçedeki toprak denizden tuz almıştı çoğu bitki kurumuştu ama o gül inatla dayanıyor ve açmaya devam ediyordu. “O da tek başına bahçede benim gibi” dedi sonra içinden gizlice özür diledi aynı ay ışığının altında şu an birlikteydiler bunu fark ettiği için sevindi kendine gülümsedi demek ki zannettiği kadar yalnız değildi o da yapabilirdi…
********************************************************************************
Kadın, yazarken penceresinin önünden film şeridi gibi geçen hikayeleri seyrediyordu. Penceresi ayın tam ortasındaydı… Yeryüzünde olup bitenleri o pencereden görebiliyordu arkasındaki çıkrık sesinin müziği devam ediyordu arkasına dönüp baktı.Büyükannes ışıktan ipliklerini eğip büküp ilmek ilmek tezgahında bir dua gibi şarkısın söyleyerek dokuyordu… “Gördün mü?” dedi birden, ayla aynı renkte ışıyordu “Ben ipleri dokuyorum ilmek ilmek bağlıyorum sen kelime ilmekleriyle hikayeleri, bunun için hikayeler gösteriyorlar kendilerini sana…” Çok özel bir ritüele eşlik etmesini ister gibi torununa döndü “şimdi birlikte dokuyalım” dedi “iyilik, güzellik, dürüstlük, cesaret, birlik,bilgelik…”
Bu kelimeleri sayıklarken uyandı pencerenin perdesi açık kalmış ayın ışığı yanağıdan akan yaşın üstüne vuruyordu…
Annesinin onu dürtmesiyle bu gördüğünü de rüya olduğunun farkına vardı… “Kalk kızım kalk!” diye uyanması için annesi yoğun bir çaba içindeydi. Telaşla kalktı, “ne oldu anne?” dedi annesi artık çok yaşlanmıştı ve bazen hayaller görebiliyordu… “Bak yine ay dolunay ve gençliğimde tayin edildiğim kasabaya gönderilmeden önceki gece gördüğüm o ışık evin içinde dolaşıyor yine geldi!”
Gençliğinde uzak kasabalarda öğretmenlik yapmış olan annesine gülümsedi kadın,“Merak etme annecim” dedi” belki de ay anne, ışıktan iplikleriyle dokuduklarını üstümüze örtmeye gelmiştir…”
Şehime Gül Gözen
Ocak 2018