Buradasınız

MİRANDA

Seneler önce hayatın içinde sıkışıp kaldığım bir dönemde bir rüya görmüştüm;  fırtınalı bir denizdeydim,  bulunduğum gemi çatırdıyordu, bir kıyıdan diğerine ulaşmaya çalışıyordum, göz gözü görmüyordu. Birden dev bir beyazlık belirdi, bu bir gemiydi, burnunda kocaman harflerle MİRANDA  yazıyordu. Bu yazıyı bugün yazabiliyorsam, o gemiye binip karşı kıyıya ulaşmamın hikayesidir. ..

Miranda ismi çok hoşuma gitmişti ancak neyi sembolize ettiğini bilmiyordum. Internete girdim Miranda yazdım bu bir karakter ismi gibiydi ve karşıma Shakespeare’in Fırtına oyunu çıktı.

Oyunda; Eski Milano Dükası olan sihirbaz Prospero’nun kızının  ismiydi Miranda.babasıyla birlikte bir adaya düşüyor ve orada kurtarılacakları günü bekliyordu…

-Prospero bu adada tahtını elinden alan kardeşi Antonyo ve Napoli Kıralı Alonso yüzünden sürgün edilmiştir ve 12 yıldır orada bulunmaktadır. Bu adayı bir ağaçta hapisten kurtardığı (hava ve rüzgarı kontrol edebilen pozitif güçlü) Ariel adlı bir hava perisi ve onun köle, çarpık (toprak, şiddet ve ölümü simgeleyen) oğlu Caliban ile paylaşmaktadırlar. Prospero onlardan sihir ve adada nasıl yaşabileceğini öğrenmiş; ama her ikisini de kendine bağımlı yapmıştır. Prospero sihir kullanarak Napoli Kralını ve kardeşi Milano Dükasının bir bir deniz yolculuğunda olduklarını öğrenmiş ve çıkarttığı bir fırtına dolayısıyla adasına getirmiştir. Oyunun çeşitli olayları Prospero'nun adasında geçmektedir. Sonunda Propero'nun hava perisi olan Ariyel'in çabalarıyla, herkes işledikleri suçları için kabahatlarini kabullenip bu hareketleri için pişmanlık duyarlar. Prospero Napoli Kıralı ve kardeşi Antonyo ile uzlaşır; kızı Miranda'yı Napoli Kıralının oğlu Ferdinand'a evlendirir; Ariyel ve Kaliban'in bağımsızlıklari sağlar; sihirbazlığı ve sihirle uğraşmayı bırakarak yine Milano Dükası olarak geri İtalya'ya geri döner.-*

Sonra oyunun resmedilen karelerine baktım. Miranda  hep dalgalı bir denize bakarak onu bir gün o adadan kurtaracak olan kahramanı bekliyordu.  Tıpkı masallardaki gibi.. Beyaz atlı prens ya da bir kaptan gelip onu bulunduğu yerden çekip alacaktı.

Oyunun sonunda  çıkan fırtına sonucu-ki fırtınayı babası Prospero yaptığı sihirle çıkarıyordu- Ferdinand (Napoli Kralı’nın oğlu) ile birbirlerine aşık olup evleniyorlardı –ki bunda yine babasının parmağı vardı çünkü kendi mevkisini geri istiyordu-

Kurtarıcı kurtarmasına kurtarıyordu ancak sonrasında  kendi istekleri doğrultusunda kurtardığını manipüle de edebiliyordu…

Bunu yaşadıklarımdan da  öğrenmiştim. …Kendimi savunmasız ve mağdur hissettiğim zamanlarda, hayatımın kararlarını ve gideceği yönü yani dümenini elime almayınca bu görevi dışardan gelecek olana yıkıyordum. Ancak bu durum  aynı zamanda bir kurtarıcıya karşı koşulsuz teslimiyet demekti ve sadece kurtarmakla kalmayıp hayatımın tüm yükünü de onun sırtına vermiş oluyordum ve eğer koşullar yine istediğim gibi değilse o suçluydu ! Çünkü ben, nasıl olsa kendi hayatımın sorumluluğunu almıyordum, alan düşünsündü ben ne diye düşünecektim? … Mağdur rolünde  kalmak hem kurtarıcıyı hem de manipülatörü aynı kimlikte kendi hayatıma buyur etmekti.

Sonra kendimiz olmaktan korkup ne çok başka tutunacak dal aradığımı fark ettim. Aslında kurtulmak istediğimiz insanları da, durumları da hayatımıza çeken de biz değil miydik?

 

 

Rüyam  kısaca bana, “senden başka bir kurtarıcı yok. Sakın bekleme!” diyordu.

 Zaman içinde öğrenecektim ki insan kendi sezgisini dinleyerek  muhakeme yetisini geliştirerek, hareket ederek, yapabilme gücüne kavuşuyor .  Bunun için de kendini iyi tanıması ve sevmesi gerekiyor. Tıpkı bir kahramanı duyduğu özlem  ve tutkuyla sever gibi. Kendi elimizden tutup iyi gün de kötü gün de onun yanında olduğumuz da, dışarıda zannettiğimiz güçleri içimizde bulduğumuz da,  bunun bize ileride bir gün sunulacak olan değil zaten bahşedilmiş olduğunun farkına vardığımız da  işte o zaman içimizdeki çatışma ve çaresizlik de şifalanıyor.

Öğretilen tüm kalıplardan, giydirilen tüm kıyafetlerden  soyunup kendime ait olanı giyebilmek mümkündü. Fırtınalı deniz hayattı, yaşadığım duygulardı gel-git’lerdi… Kendi içime baktıkça kurtarıcının da kurtarılanın da aynı yerde olduğunu, insanın isterse kendi hayatını başka bir düzleme geçirebileceğini anladım.

Hava bulutlanıyor, fırtına çıkıyor bulutlar güneşi kapatıyor …Yine de en karanlık gecenin üzerine doğmaya  günümüzü aydınlatmaya  devam ediyor. Miranda benim içimdeki güneşti …

Bugün gökyüzündeki güneşe içinizdekini hatırlattığı için şükranla gülümseyin <3

*Kaynak: Dünya Tiyatrosu - Fırtına (Shakespeare) https://www.msxlabs.org/forum/sanat/288674-dunya-tiyatrosu-firtina-shakespeare.html#ixzz4Zs6HaEwZ